-
1 верх
üst yukarı; doruk; liderler* * *м1) ( верхняя часть) üst; yukarıверх до́ма — evin yukarısı
2) ( верхний этаж) yukarı kat3) (экипажа, автомашины) üst4) ( одежды) yüz5) (высшая степень чего-л.) son derece, üst perde; doruk (-ğu)верх безу́мия — deliliğin üst perdesi
он на верху́ сла́вы — şöhretin doruğuna erişti
6) (верхи́) мн., разг. ( руководящие круги) iş başındakiler; liderler, üst kademedekiler ( руководители); üstler ( начальство)совеща́ние в верха́х — doruk / zirve toplantısı
••по́лная с верхом корзи́на клубни́ки — tepeleme çilek dolu bir sepet
взять верх над кем-чем-л. — birine, bir şeye üstün gelmek
одна́ко любопы́тство (в нём) взя́ло верх — fakat merakı ağır bastı
нахвата́ться верхо́в — derme çatma bilgiler edinmek
См. также в других словарях:
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst çıkmak (veya gelmek) — yenmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
gümbürtü gaşa gelmek — işlerin üst üste gelerek sıkışması … Beypazari ağzindan sözcükler
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
sırt — is., anat. 1) Omurgalı veya omurgasız hayvanlarda boyundan kuyruk sokumuna kadar uzanan üst bölüm Arabacı katırın sırtına binmiş. F. R. Atay 2) anat. İnsanlarda boyundan bele kadar uzanan üst bölüm, göğüs karşıtı 3) Kesici araçların kesmeyen… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak — is., ğı 1) Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı. H. E. Adıvar 2) mec. Ağız Eve dudağınızda bir şarkı ile dönüyorsunuz. H. Taner… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yan — is. 1) Bir şeyin ön, arka, alt ve üst dışında kalan bölümü Yolcuların girdiği iskele yanından kendini denize attı. M. Ş. Esendal 2) Sağ ve solun ortak adı, yön, taraf, cihet Yaşlı garson yanımıza geldi. Y. K. Karaosmanoğlu 3) Yer 4) Üst 5)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
burun — is., rnu, anat. 1) Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı 2) Bazı şeylerin ön ve sivri bölümü Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum. H. Taner 3) mec. Kibir,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çakışmak — le 1) Birbirine geçip kenetlenmek, takılmak 2) nsz Aynı zaman dilimine denk gelmek İki sınıfın dersleri çakıştı. 3) nsz, hlk. Söz yarışı etmek Saz şairleri çakışıyor. 4) mat. Doğru, açı, yüzey vb. geometrik biçimler üst üste konulduklarında… … Çağatay Osmanlı Sözlük
diz — is., anat. 1) Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu. M. Ş. Esendal 2) Oturulduğunda uyluğun üst yanı Birleşik Sözler diz ağırşağı diz bağı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
durağanlaşmak — nsz Durağan duruma gelmek Yenilikler, yıllarca üst üste durağanlaşmış toplumların yaşamına ekleniyordu. A. Boysan … Çağatay Osmanlı Sözlük